Teknoloji Kafamıza Sıkıyor
Ben diğer
çoğu yazar gibi "Teknolojinin hayatımıza getirdiği kolaylıkları hepimiz
biliyoruz." şeklinde klişe bir cümleyle başlamayacağım. Çünkü bana göre
iki teknoloji vardır: "Pasif" ve "Aktif" teknoloji. Bana
göre, insan ırkını bu ürkütücü duygusal körlükle entegre eden şey "Aktif
Teknoloji".
Ama ben
aktif pasif derken neyi kastediyorum? Soru işaretlerini bekletmeden iki
bencenin tanımını yapayım. Şöyle düşünün; fıtratımızda bulunan iki çeşit arzu
vardır. Bunlardan birisi ihtiyaçlarımızı karşılamaya, diğeri doyumsuzluk içinde
tatmini aramaya yöneliktir. Teknolojinin gelişim sürecini de ana hatlarıyla bu
iki olguya bağlayabiliriz. İhtiyaçlar neticesinde ortaya çıkan ve insanın işine
burnunu sokmaya çalışmayan; masa, aydınlatma, mevsimlik giysiler, saban, perde,
bıçak gibi yardımcı aletler pasif teknolojinin ürünleridir. İlkel olalım
demiyorum. İleri boyut için doğal gazlı ısıtma sistemini, buzdolabını veya
barajları da listeye ekleyebiliriz.
Aktif
teknolojinin pasif teknolojiden farkı çok barizdir kardeşim. Aktif teknolojiler
işimize yardımcı olan değil, işleri bizim yerimize yapan nesneleri kapsar.
Bizler doğanın birer üyesiydik, avlanma ve yaşam mücadelesine uygun yaratıldık.
E şimdi iki sayıyı çarpmıyoruz, hesap makinesi kullanıyoruz; yürümüyoruz,
koşmuyoruz, en yakın yerlere dahi arabalarla motorlu taşıtlarla gidiyoruz;
ailecek akşam sohbetlerini dahi aletlere bırakıp bizim yerimize bunu yapmak
için para alan başka insanların yansımalarını seyrediyoruz. Savaşlar onurlu
olurmuş dostum. Annem bana böyle söylerdi. Okuduğum tarih kitapları bana böyle
anlattı. İki ülkeden yiğitler er meydanında çarpışırmış; kadına, çocuğa, halka
saygı duyulurmuş. Elbette kötü insanlar vardı ancak şimdiki zamanla
kıyaslanamaz bile. Bilirlerdi eskiden, mağlup olduk bu da cefası denirdi belki.
Şimdi bilinç yıkama oyunlarına maruz kalmış halk, sıradan bir uykudan eriyerek
uyanıyor. Onur da şeref de hiçe sayılıyor, birisi kimyasal bombayı atıp onca
insanın "hayatına" çekinmeden kastediyor.
Eskiden özlermiş sevenler,
uzaktalarsa birbirlerine mektuplar yollar, şiirler yazarlarmış. Oysa bugün öyle
mi? "Seviyoruz" deyip ortada dolanan zamane kumrularının sevgi
anlayışı hepimiz farkındayız ki çok farklı. Duygu yüklü şiirler, gözleri
dolduracak en ufak bir duygusallık kaldı mı Allah aşkına? Bütün gün elde
telefon çerez niyetine gönderilen kuru ve mekanik kısa mesajlar var şimdi. Ki
bunun kabak tadı vermesi çok normal. Sabit yüz ifadesiyle, belki başka işlerle
uğraşırken dahi, ufak bir makineyle soru cevap oyunu oynadığını düşün. Ne
sevdiğinin el yazısı var, ne de onun dokunduğunu bildiğin, senin için altın
değerinde olan o güzel sayfa...
Her şey uçup
gidiyor. Her şey çok hızlı. "Büyük adamlar"ın rahat yaşamasına
yardımcı olurken tüm insani duygularımızı yavaş yavaş kaybediyoruz. Buna
sayfalarca, kitaplarca örnek verilebilir ancak bu yazı da birilerine ulaşmalı
artık. Birilerinin bu acı durumu farkettiğini bilip yüreğime su serpilmesini
istiyorum.
Bu arada...
"Çağdaşlık" ambalajla arandığından koflaştı içimiz. Söylemeden
edemedim. İyi düşünmeler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder